6 Nisan 2011 Çarşamba | By: Kocaeli Felsefe

Öyleyse yıkıl Roma



Ne yapıyoruz biz? Özünde yaptığımız iş basit. Bilginin peşinde koşuyoruz. Duyduğumuz ya da bulduğumuz bilgileri sizin ilginizi çekebilecek bir formata getirip aktarıyoruz. Eskiden bu, sadece sözle yapılıyordu. Sonra devreye yazı girdi. Bilginin yayılımı çoğaldı. Bilginin sadece okunması bir süre sonra insanlara sıkıcı gelmeye başladı. Bu yüzden fotoğraflar eklendi. Buna gazete denildi. Derken birisi radyo diye bir şey icat etti. Bilginin paylaşımı kitleselleşti. Duyulan her şeyin yayılması için pratik bir icattı radyo, bu yüzden sadece bilgi değil müzik de yayılmaya başladı. Sonra televizyon radyoya bir şaplak patlatıp işin içine görüntüyü de soktu. Artık gözle görebildiğiniz her şey daha sonra bazılarının aptal kutusu olarak adlandıracağı televizyonun içine girdi. Gerçek zamanda yaşanan olayları bir süre sonra canlı olarak izlemeye başladık. Ta ki internet icat olup tüm denklem bozulana kadar. Bilginin yayılımı hızlandı. Zaman dediğimiz kavram ise kılık değiştirdi. Bilgi demokratikleşti. İnternet her şeyi içine almaya başladı. Sinema, müzik, şov dünyası, gazeteler, telefonlar her şey ama her şey... Hayat internetin içine girdi. Biz düne kadar internet, gazeteleri yenecek mi tartışmasına tutuşuyorduk. Böylesine hızlı bilgi ulaşımının mümkün olduğu bir çağda, kim bir gün önce olmuş olayları okumak ister bilmiyorum. Yani mesele kâğıda mı basılacak yoksa ekrandan mı okunacak meselesi değil. Bilgi akışındaki hızın ve içeriğin değişmesinin meselesi. Yani bu tartışma artık 2011 için hayli demode bir tartışma. Bugün yeni bir aşamaya geldik. İnternet tabletlere girdi ve taşınabilir tabletlerde programlarla konuşmaya başladık. Üstelik işin içine kendi janrında ilerleyen bir başka sektör olan oyun teknolojileri de girmeye başladı. Yani bir haberi okurken onun videosunu görmeye, tek bir parmak dokunuşu ile binaların modellerinin içine giriyormuş hissine kapılmaya ve 360 derece panorama fotoğrafları görmeye başladık. Karşımıza yapay zekâya sahip cihazlar çıkmaya başladı. Başa dönüp “Ne yapıyoruz biz” sorusunu bir kez daha sorarsak, biz aslında size hikâyeler anlatıyoruz ve eğlendiriyoruz. Televizyonda bu ikiliyi evlendirmiş ve hikâyemsi eğlenceler yaratmıştık. İngilizce ‘information’ ve ‘entertainment’ kelimelerinden üretip ‘infotainment’ diyorduk. Tabletlerde ise artık elimizde sadece eğlence kaldı. Eğlendirmezseniz, karşınızdakini içine katmazsanız hiç kimse kuru kuruya hikâye dinlemek istemeyecek. Bu, aslında bugünün teknolojisi ve anlayışıyla hayata teknolojik olarak geçmek üzere. Ancak önünde büyük bir engel var. Alışkanlıklar. Alışkanlıkları değiştirmek, teknolojiye bir hamlede hendek atlattırıp değiştirmekten daha zor. Yani “Öyleyse yıkıl Roma!” demeye çok az kaldı.
CÜNEYT ÖZDEMİR
Açıklama ekle
Öyleyse yıkıl Roma
Ne yapıyoruz biz? Özünde yaptığımız iş basit. Bilginin peşinde koşuyoruz. Duyduğumuz ya da bulduğumuz bilgileri sizin ilginizi çekebilecek bir formata getirip aktarıyoruz. Eskiden bu, sadece sözle yapılıyordu. Sonra devreye yazı girdi. Bilginin yayılımı çoğaldı. Bilginin sadece okunması bir süre sonra insanlara sıkıcı gelmeye başladı. Bu yüzden fotoğraflar eklendi. Buna gazete denildi. Derken birisi radyo diye bir şey icat etti. Bilginin paylaşımı kitleselleşti. Duyulan her şeyin yayılması için pratik bir icattı radyo, bu yüzden sadece bilgi değil müzik de yayılmaya başladı. Sonra televizyon radyoya bir şaplak patlatıp işin içine görüntüyü de soktu. Artık gözle görebildiğiniz her şey daha sonra bazılarının aptal kutusu olarak adlandıracağı televizyonun içine girdi. Gerçek zamanda yaşanan olayları bir süre sonra canlı olarak izlemeye başladık. Ta ki internet icat olup tüm denklem bozulana kadar. Bilginin yayılımı hızlandı. Zaman dediğimiz kavram ise kılık değiştirdi. Bilgi demokratikleşti. İnternet her şeyi içine almaya başladı. Sinema, müzik, şov dünyası, gazeteler, telefonlar her şey ama her şey... Hayat internetin içine girdi. Biz düne kadar internet, gazeteleri yenecek mi tartışmasına tutuşuyorduk. Böylesine hızlı bilgi ulaşımının mümkün olduğu bir çağda, kim bir gün önce olmuş olayları okumak ister bilmiyorum. Yani mesele kâğıda mı basılacak yoksa ekrandan mı okunacak meselesi değil. Bilgi akışındaki hızın ve içeriğin değişmesinin meselesi. Yani bu tartışma artık 2011 için hayli demode bir tartışma. Bugün yeni bir aşamaya geldik. İnternet tabletlere girdi ve taşınabilir tabletlerde programlarla konuşmaya başladık. Üstelik işin içine kendi janrında ilerleyen bir başka sektör olan oyun teknolojileri de girmeye başladı. Yani bir haberi okurken onun videosunu görmeye, tek bir parmak dokunuşu ile binaların modellerinin içine giriyormuş hissine kapılmaya ve 360 derece panorama fotoğrafları görmeye başladık. Karşımıza yapay zekâya sahip cihazlar çıkmaya başladı. Başa dönüp “Ne yapıyoruz biz” sorusunu bir kez daha sorarsak, biz aslında size hikâyeler anlatıyoruz ve eğlendiriyoruz. Televizyonda bu ikiliyi evlendirmiş ve hikâyemsi eğlenceler yaratmıştık. İngilizce ‘information’ ve ‘entertainment’ kelimelerinden üretip ‘infotainment’ diyorduk. Tabletlerde ise artık elimizde sadece eğlence kaldı. Eğlendirmezseniz, karşınızdakini içine katmazsanız hiç kimse kuru kuruya hikâye dinlemek istemeyecek. Bu, aslında bugünün teknolojisi ve anlayışıyla hayata teknolojik olarak geçmek üzere. Ancak önünde büyük bir engel var. Alışkanlıklar. Alışkanlıkları değiştirmek, teknolojiye bir hamlede hendek atlattırıp değiştirmekten daha zor. Yani “Öyleyse yıkıl Roma!” demeye çok az kaldı.
CÜNEYT ÖZDEMİR..

0 yorum:

Yorum Gönder