25 Şubat 2011 Cuma | By: Kocaeli Felsefe

SCHOPENHAUER DİN ÜZERİNE

Arthur Schopenhauer:
Din felsefesi kitabında din ve felsefe üzerinde durarak her ikisinde yöntem ve kaynaksal
acıdan farklı olduğunu felsefenin felsefi problemlerle uğraşması gerektiğini ancak bu sayede
hakikate ulaşabileceğini söyler. Din ile bunu yapılamayacağının altını çizer. Schopenhauer ‘in
din felsefesi incelenmesi dini ve din ahlakını felsefi bir metotla ele alır. Bu da onun din
felsefesi yapmadığının kanıtıdır. Schopenhauer’un din üzerine görüşlerine geçmeden önce
Kant ‘tan etkilenen birisi olarak Kant’ın ‘Din felsefesinde ortak ahlak sitemi ve kilise
kavramı’ metininde olduğu gibi insanda kötü olanın nasıl temellendirildiğine bakmak gerekir.
Kant’a insan türü ne iyi ne de kötüdür yani hem iyi hem de kötüdür. İnsan kötü maksimler
kendi içiresin de yerleşmesine izin verdiğinden kaynaklanır olduğunu söyler. Schopenhauer
ise bunu iradeden hareketle gerçek kötülüğün var olduğunu eylemlerin büyük bir bölümünün
hukuk ve idarenin örgütlenmiş gücün zorlamasıyla dizginlendiğini söyler.
İrade kavramını açıklamaya çalışır isek;
Schopenhauer’in felsefesinde irade kendini bir zorunluluk olarak gösterir ki onun
düşüncesindeki kötümserliğin ve karamsarlığın esas kaynağıdır. Dünyanın ardında yatan
esas gerçekliğin şeyin istenç (irade) olduğunu söyler. Schopenhauer'a göre bu istenç akılsız,
bilinçsiz bir öze sahiptir. Kendisini fenomenler dünyasında gösterir. Bütün görünenlerin
kaynağı ve insan bedeni de onun eseridir. Bilmenin onunla ilişkisi zorunlu değil pratik ve
pragmatiktir. Bunun dışına çıkıldığında ise felsefe ve sanat doğar. Bunlarda herkesin
ulaşabileceği şeyler değildir.
‘Bizler akıl değil iradeyiz müşterek şeyler içinde günlerimizi, doğamızın icabı ettiği şeyleri
yaşarız1’
İstek ve ihtiyacın kendisi iradeyi doğurur. Onun yoksunluğu acı vericidir. İlksel olarak
ona ulaştığımızda ise haz verir fakat bu menfi bir şeydir. Bunun engellenmesi ise daha kötü
sonuçlar doğura bilir. Kalabalıklarda bu bastırılmış durumdadır. Fabrikalarda çalışan işçileri
ele aldığımızda 14 saat çalıştırılarak bu yapılır.
1 Scahopenhauer ,din üzerine,Ahmet Doğan ,say yayınları,İstanbul 2009 syf 10

Schopenhauer doğal olarak insanların bencil ve her şeyi kendi lehine çevirdiğini bunu
ilke olarak gözettiğini bunun da iktisat politikasını doğuran nedenin olduğunu söyler.
Sanayi toplumlarında çıkar ve güç savaşımları nedenidir. Güç savaşımları İsa’nın ,Sokrates’in
öldürülmesine sebebi olmuştur.
Schopenhauer aynı zamanda Kant da insanın yavaş yavaş hiç durmadan mükemmelliğe
doğru ilerlediği görüşünü yanılsama olarak görür. Schopenhauer bunu durağan olarak
nesillerin birbirini takip ettiğini ağacın, aslanın, maymunun mükemmele doğru ilerleyiş
yoktur. Değişimin bilgide olduğunu iradede olmadığını söyler. ‘Bir taş parçası ne kadar altına
dönüşe bilirse kötü insanda o kadar iyiye dönüşe bilir2’İyi bir dünya fikrinin saçma apaçık bir
saçmalık olarak görür. İnsan dünyasında kardeşlikten uzak mücadelenin hakim olduğunu
hayvanların kısmen bir biri ile beslendiğini, insanında onunla beslenip daha aşağı varlık olan
bitkiyle beslendiğinden örnekle açıklar
Schopenhauer öyle bir dünyanın nasıl var olduğu sorusunu sorar: bu dünyayı bulduğumuz
gibi kabul ediyoruz ve insanın davranması gerektiği gibi davranmadığını fakat olmaması
gerektiği gibi olduğunu bunun eylemlerin doğasından kaynaklandığını, harici durum ya da
vesilelerin onları ortaya çıkarır. Bu sebeple şeylerin başlangıcına, temeline düşünüşü koyarsak
zaman bu dünyayı açıklamış oluruz. Bu dünyada keyfilik yoktur ezeli ebedi haklılık vardır.
Kötülükten nasıl kurtulmanın yolu diye düşünülen intihara karşı çıkar. Çoğumuz düş
kırıklığına, mağlubiyete ve emellerimiz suya düşmüş olabilir fakat bu intiharı gerektirmez
ayrıca sıkıntının kendisinde çözmez. Schopenhauer: bunu boş beyhude bir şey olarak görür.
Bu sebeple bu dünyayı terk ederek değil ancak bu dünyayı oluşturan yaşama iradesiyle telkin
edilebilir. O anlamı bulup çıkarmak gerekir.
2 Schopenhauer age sayfa 23

Schopenhauer: ‘her insan bir idea dır’der. Bütünüyle kendine bir özgü idea olarak görür.
Bu sebeple idea yok edilemez. Beraberinde ferdin yok edilemeyeceğini beraberinde getirir.
İnsan mutluluğu arayacaktır. Biz olduğumuz şey olmasaydık ölme eğilimi gösteremez ölüm
teolojiktir ve onun irade içinde bir gücü yoktur.
Kısa ömürlü olan insan kuşağı bir birini takip eder bunla beraber endişe ve ıstırabın
pençesinde ölümle yüzleşmesi engellenmez. İnsan başına ne geldiğini sormaktan usanmaz.
Nerden gelip nereye gittiği sorusunu sorar ve bunu bildiğini iddia eden rahipler baş gösteriri
der Schopenhauer. Bu iddiada bulunanların bilginin kendilerine gökten geldiği iddia etiğini
bunların birer çocukça bir davranış olduğu eleştirisini getirir.
‘Bilgilerin düşünceleri dışında gökten indiği söylenen böyle bir bilgi yoktur. Bunların
çoğu tuhaf alegori ve mitosların kılıfı içine sokulur ve buna da din denir3’
Dinin bir fonksiyonu da halk metafiziğidir. İnsanların büyük çoğunluğu bilmeye değil
inanmaya katkın oluşu ve metafiziğin onlar için geçerli oluşu halk metafiziği adını alır Dinin
kendisi mitler ve semboller vardır. Bunlar dinin özünü oluşturur fakat hakikati içermez içerse
bile tesadüfîdir. Bu hakikati ortaya çıkaracak şey ise halk metafiziği değil felsefedir.
Hakikatin kendisi bizim önümüzde saf haliyle var olmaz. O kendisini mitolojik ifadelerle bir
yığın şeklinde durur.Din fonksiyonlarından bir tanesin de ahlaktır.Ahlak kendisini tanrısal bir
otoriteye dayandırır.Dayanakta prasixe işaret ederek gündelik hayata ve sosyal ilişkilere
yöneliktir ve metafizik unsurlar içermez.
‘Din tıpkı kör birinin elinde tutan ve götüren bir kimseye benzer.[kör olan bir kimse] Kendi
göremediğinden tek amacı hedefine ulaşmaktır. Her şeyi görmek değil.4 Der. Schopenhauer
dinin iki yüzünün olduğunu : dostane ve karanlık olarak.Biri hakikati içeriri diğeri ise yalanı
,felsefe de gerçekliği yansıtır.Dinde tam anlamıyla hakikatin verilmesi kendi sonunu
getirmesini sağlar. Bu güne değin dinin kendisi hakikat örüntüsü içine verilmiştir. Zihnin
kendisinin uyuşturulması din adamları eliyle yapılır. ‘din ateş böcekleri gibidir parlamak için
karanlığa ihtiyaç duyar5’
3 Schopenhauer age sayfa 124
4 C.Ü Sosyal Bilimler Enstütisi Derğisi,Cilt 14 ,sayı 2 ,2005 sayfa 49
5 C.Ü Sosyal Bilimler Enstütisi Derğisi,Cilt 14 ,sayı 2 ,2005 sayfa 416

İnsan zayıflığı kendi aklından çok başkasının aklına güvene bir yapısını kendinde yer
edinmiştir. Buna korkaklıkta diyebiliriz. Bütün dünyadaki dinlerin(Müslümanlık, Budacılık,
Hıristiyanlık) temel sırrı insanın metafiziğe olan gereksinimin büyük gücünün ve onun yok
edilemez doğru bir şekilde görüp anlamlarıdır. Onlar büyük belirsizliğin sırrının kendilerine
olağan dışı olarak eriştiğini söyleyerek ve bunu da bir kez insanlığa yerleştirildiğinde onu
yönetiminde tutacak bir gücü elde eder.
Dinin bütün fenomenleri -vahiy, iman otorite- insan ihtiyaçlarını karşılayamadığından
insan kendi görüşlerini oluşturma çabasına girmiş fiziki ihtiyaçlar kadar önemli olan metafizik
giderek felsefeye yaklaşmıştır. Bir bilgi dalı olarak felsefe bize neye inanmamız gerektiğini,
neye inanmamamız gerektiğiyle ilgili değildir ne bileceğimizle ilgili bilgiyi de verir.
Felsefenin inanmamız gereken şeyden farklı şeyin bilgisini veriyorsa bu inancı etkilemez.
Onu bilebilseydik o zaman inanç matematiksel bir önerme gibi olurdu. Bilgi inançtan çok
daha sert ve sağlamdır her ikisi karşılaştığında inanç parçalanır. Her ikisi birbirinden farklıdır
ve ayrı kalmalıdır.
Schopenhauer dinin anlam ve değerinin pratik alanda da etkisinin olduğunu fakat din
savunucuların bahsettiği kadar olmadığını söyler. Farz edelim ki tüm kanunlar kaldırılsın
insanlar bu durumda kendilerini nasıl olurda din içerisinde güvence altında hissedecektir.
Dini ahlaklaştırma etkinsin yanında ahlak dişi yönü de vardır. İbadetler dualar yoluyla
inanan kimse çalışmak yerine dilenmeyi seçmektedir.Ahlaksal bir çöküntü yaratarak
papazların tanrıların rüşvet alıcısı olmasını doğurur.Başka bir örnek ise din adına yapılan bir
çok savaşın insanlık dışı vahşeti içermesidir. Felsefenin bunu göz ardı etmesi mümkün
değildir.
Schopenhauer Hıristiyanlığı değerlendirerek onunla birlikte var olan dinleri göz önünde
bulundurmak gerektiğini ve ondan da önceki Grek ve Roma dinlerin bulunduğu halk
metafiziği olarak düşünüldüğünde bunların herhangi bir gerçek ve belirli bir dogmatik yada
katı bir biçimde açıklanmış ahlak sistemi olmayan, kutsal yazılardan yoksun teoremler
olduğunu din ile aşmanın güç olduğunu söyler Schopenhauer felsefenin ilerleyişiyle bu
dinlere olan ciddiyetin azaldığını hristiyanlığin yerini aldığını belirtir. Hristiyanlığin yerini
almak zorunda olduğu din Yahudiliktir. Onun doğasını yücelterek alegorik bir kılığa
büründürür. Dünyevi şeyler söz konusu olduğunda alegorik olarak adlandırılan şey din
alanında ‘sır olarak yer alır. Kendinden önceki dinler de ahlaken değil dogmatik olarak faik
olur. Ahlak alanında nezaket, feragat, kişi iradesi Hıristiyanlığa özgüdür.

Schopenhauer hıristiyanlığin saçmalık karışımı olarak görür. Günlük hayatta kılavuz
hem de bir umut tesellisi mükemmel bir alegori sunduğu için böyle görür. Dinlerin
kendilerini mecazi ve temsili unsurların niteliklerini açıktan açığa alenen değil ancak örtülü
bir biçimde onların öğretilerini ciddiyet içinde ‘sensu proprio (kardeş sevgisi)’ olarak
nitelendirmek zorunda bırakır. Buda aldanmayı beraberinde getirir. Zamanla onların sensu
propirio olarak doğru olmadıkları günün gelmesiyle çöküşü getirir. Bu acıdan alegorik
yapıları kabul etmek daha iyi olacaktır.
Hıristiyanlıkta şeytan saf iyilik ve saf bilgelik olan mutlak tanrının karşı kutbunda zorunda
bir kişiliktir. Dünyada da bir kötülük vardır. Bu kötülüğü sorumlu tutulacak olan bir şeytan
olmadıkça nasıl ortaya çıkabileceğini anlamak mümkün değildir. Hıristiyanlığın özü itibariyle
bir alıntı, bir tarih bir olaylar dizisi kişilere ait olgular, eylemler ya da ızdıraplar bütünüdür.
Buna inanmak ise kurtuluşu diğer dinlerde bulur fakat bu tarihsel doğmanın parçası değildir
Hıristiyanlık insanı ayrı bir yere koyarak hayvandan koparır. Hayvanlar birer eşyadır
Budacılık, Brahmanda da bu durum tam tersidir. Yahudilikte ise insanın kullanması için imal
edilmiştir. İnsanları hayvandan daha kaba vahşi olan doğası kalabalıklardan korunmak için
din yerine kolluk gücü alınır buda cemiyetlerin yaygınlaşması sağlanır. Bu konuda
Schopenhauer papazlara, bağnazlara uyarıda bulunur bunun hakikat değil ahlakın
yaygınlaşması olarak görür.
Yahudiliğin temel ayırt edici özelliği gerçekliktir. Maddi dünyayı mutlak olarak gerçek
hayatı da bize bahşedilmiş hoş bir bağış olarak görür. Brahman dini ve Budacının temel ayırt
edici özelliği idealizm ve kötüm serliktir. Dünyaya dışsal bir varlık atfeder.
Schopenhauer ilk günah dogması gerçek Hıristiyanlıktır. Pelagiusçu anlayış bunu
reddederken yeni çocuğun masum olduğunu söyler ve kendinde şey olarak değil birer
fenomen olarak var olmaya başladığını bilmediğimizi söyler. Hıristiyanlığın bir merkezi olan
ilk günah ve doğal durumumuzun günahkârlığı doğaya göre insanın bozulmasından oluşur.
Hıristiyanlık, Yahudiliğe ve onun hakiki mirasçısına Islama zıttır. Aynı zamanda Budacılıkla
ile ilişkilidir.

Ademle hepimizin günah işlediğini lanetlendiğimizi halbuki kurtarıcı ile hepimizin
kurtulacağını söyler .Schopenhauer insanın gerçek özünün kötü olduğunu bu tek bir kişide
değil fakat insan ideasın olan türde bulunduğunu bireylerin zaman yayılmış ideanın
fenomenal görünümü olduğunu söyler.
Schopenhauer dinlerin tek mi yoksa çok mu tüm tanrıcı değil de onun iyimser mi yoksa
kötümser mi olduğu sorusu aranmalıdır. Bu şekilde yeni ahitle eski ahitler taban tabana zıttır.
Dinlerin hatası acık, kuru olan hakikati aramalarıdır. Bunu da en yüksek gaye ile filozof
edinebilir. Din ise dolaylı değişmeceli ve simgesel bir hakikate yer vardır.
Schopenhauer ‘kimse iki efendiye hizmet edemez doğasıyla ya akıl yâda kutsal neden
olmalıdır. Bu iki şeye sahip olmak istemek hiç birine sahip olmamaktır Ya inan ya felsefe
yapılmasını’ söyler.
‘İnanç aşk gibidir zora gelmez. Bu yüzden devlet eliyle onu bir yere sokamayız yada
yerleştirmeye kalkmak tehlikeli bir iştir cünkü nasıl aşk zorlanırsa nefreti doğurur inançta
zorla inançsızlığı doğurur der6’
Sonuç olarak Schopenhauer dinin halkın metafiziksel ihtiyacını giderirken felsefe ise dünyayı
anlama yorumlama ihtiyacını kazandırır. Her ikisin dede ortak olan özellikler bulunsa da bir birinden
metot ve hedefler bakımında farklı iki kutuptur. İhtiyaç giderme ve pratikte de bir yanının
vurgulanması, dinin hakikatin yanında hiç bir şeydir çünkü asıl olması gereken hakikattir.
6 Schopenhauer age sayfa 124
KAYNAKÇA
*Scahopenhauer ,din üzerine,Ahmet Doğan ,say yayınları,İstanbul 2009
* C.Ü Sosyal Bilimler Enstütisi Derğisi,Cilt 14 ,sayı 2 ,2005
*İnsancil ,Aylık Kültür Sanat Dergisi, 11 sayı,Ocak 2001

HÜSEYİN TEMUR - KOÜ FELSEFE BÖLÜMÜ

0 yorum:

Yorum Gönder