13 Şubat 2011 Pazar | By: Kocaeli Felsefe

LUDWİG FEUERBACH - HIRISTİYANLIĞIN ÖZÜ

1) GENEL   ANLAMDA   İNSAN


           Feuerbach, insanı  ele alırken daha önce ki filozoflardan farklı bir şekilde ortaya koyar. Feuerbach insanı ele alırken dinin çıkış noktasında insanı merkeze alarak dini açıklamaya çalışır. Feuerbach insanı merkeze alırken insanı diğer canlılardan üstün kılan özelliklerden hareketle bu ayrımı yapar ve felsefesini bu ayrım üzerine kurgular.
Feuerbach’a göre dinin çıkış noktası, insanla hayvan arasındaki o büyük farktır. Hayvanların dini yoktur fakat insanın bir dini vardır.  Feuerbach göre insan ve hayvan arasındaki o büyük farkın nedeni insanda var olan “bilinç”tir. Ancak bilinç burada ciddi bir duyu olarak ele alınmalıdır, eğer bilinç kendini hissetme duyusu olarak , herhangi bir duyusal nesneyi diğerinden ayırabilme yetisi olarak, dış dünyadaki nesnelerin özelliklerini algılama ve hatta yorumlama yetisi olarak düşünülürse, hayvanda da bilincin var olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Ciddi anlamda, bilinç, ona göre kendi türü ve varoluş şekli hakkında düşünen varlıklara verilmiştir. Hayvan da kendini bir birey olarak görebilir, yani kendini hissetme duyusu vardır, ancak bunu bir tür olarak yapmaz. Buna göre hayvanın bilinci yoktur, yalnızca “bilincin” “bilgi”yle olan bağlantısından dolayı bilinçli denmeyi hak etmektedir. Bu durumda, bilincin olduğu üretecek kapasite de vardır demektir. Bilim, türün bilincidir. Yaşam içinde, bireylerle ilgileniriz, bilimde ise türlerle. Yalnızca, kendi türü ve varoluş şekli hakkında düşünen varlıklar, diğer şeylerin ve onu düşündüren varlıkların doğasını anlayabilir. 
       Bir hayvan için,iç dünya da dış dünya da birdir, ancak bir insan için ikisi farklı şeylerdir. İnsanın iç dünyasında kendi türüyle ilgilendiği gerçeği yatar, yani insan kendi kendisi ile bir diyalog içindedir. Diğer taraftan; hayvan kendi türünden bir varlığın kendi kendine o türe özgü bir hareketi yaptığını görmedikçe o, hareketi yapmayı akıl edemez. 
İnsan ise kendi türüne özgü herhangi bir şeyi ,örneğin düşünmek ya da konuşmak gibi başka bir insandan ayrı yapabilir.insanın iki kişiliği vardır. Biri “ben”, diğeri “sen” ;ve isterse başka birinin yerine kendini koyabilir, çünkü kendi türü, varoluş şekli – yalnızca kendisi değil, onun düşünmesini sağlayacak konulardır.
      İnsanın hayvandan farklı olan, kendine özgü varoluş şekli dinin temelini oluşturmakla kalmamış, aynı zamanda onun asıl konusunu da belirlemiştir. Ancak din sonsuzluğun bilincidir,bu nedenle din insanın kendi doğasının bilincinde olmasından başka bir şey olamaz, sonlu ya da sınırlı bir şey olarak değil, ancak sonsuz bir doğa olarak düşünülebilir. Gerçekten sınırlı olan bir varlık, sınırlı varlığın ne olduğuna dair en ufak bir ipucuna dahi sahip değildir;çünkü bilinçli oluş şekli varoluş şekliyle sınırlandırılmıştır.Hayatı birkaç tür çiçekle sınırlı olan bir tırtılın bilinci,bu sınırlı alanı genişletmeye yetmez;elbette bir bitkiyi diğerinden ayırabilir ancak bilincinin tamamı  bundan ibarettir.
      “Feuerbach göre, insan kendi doğasının dışına çıkamaz. Bütün algı ve düşünceleri öznel yaşantıları ile sınırlıdır. Yani olgusal olanı öznel olarak yaşar ve bundan çıkardığı inanç ve düşüncelere bağlanır. Dinsel değerlerin tümü ve Tanrı inancı yalnızca insanın öznel doğasının ve beklentilerinin yansımasıdır. Tanrı, insanın düşüncesiyle imgeleyerek ulaştığı en son evredir.bir başka söyleyişle insan olmadan Tanrı olamaz. Çünkü insan Tanrı’nın kendisidir. İnsan olmanın zorunlu sonucu, Tanrı’yı yaratmaktır. İnsan en yüksek gerçek ve mutlak iyilik olan Tanrı’yı içinde taşır. Bu bakış açısı, düşünce yoluyla Tanrı’yı bulmaya yöneliktir.” Yani her insan bilincinin sınırı neyse o insanın Tanrı’sı sınır içindedir.
      Bilincin bu derece sınırlı olduğu bu ve sınırlamadan ötürü yapılan her şeyin doğru olduğuna inanılan bir durumda, artık bilinçten değil iç güdüden söz etmeye başlarız. Kuralcı bilinç, gerçek anlamda bilinç ve sınır bilinci birbirinden ayrılamaz; sınırlı bir bilinç, bilinç değildir; bilinç sınırsızdır ve pek çok şeyi kapsar. Başka  bir deyişle, bilinçli varlık sınırsızlığın bilinci ile kendi sınırsızlığının bilincindedir.
         Peki, insanın bilincinde olduğu varlık ya da insanın içindeki bu türü yaratan, onu insan yapan şey nedir? Mantık, irade ve kalp. Tam bir insan, düşüncenin, iradenin ve kalbin gücüne bağlıdır.
 Düşünce gücü, bilginin ışığıdır, irade gücü, kişiliğin enerji kaynağıdır; kalbin gücü ise sevgidir. Mantık, irade gücü ve sevgi, insanın mükemmellikleridir; onun en önemli güçleridir,onun bu mutlak esasları insan olmasının yanında varlığının da nedenleridir.
Feuerbach gore; hayvanın yaşamı basittir,fakat insanın yaşamı karmaşıktır. Hayvanda iç yaşam ,dış yaşamla karışır, buna karşılık insanın bir iç yaşamı bir de dış yaşamı vardır. İnsanın iç yaşamı türüyle,özüyle ilişkilidir. Buna göre din de insan içindir. Din sonsuzluğun bilincidir. Insanın bilincine ulaştığı öz hem ustur(mantık), hem istem(irade gücü), hem de gönüldür(aşk,sevgi). Her yetişmiş insane düşüncenin gücüne ve gönlün gücüne ulaşmıştır. Düşüncenin gücü biliginin ışığıdır,istemin gücü kişiliğin enerjisidir, gönlün gücü ise aşktır.bunlar yüce güçleridir, insanın insane olarak mutlak özüdür,onun varoluşunun ereğidir. Insan tanımak için, sevmek için, istemek için vardır. Insan bir amacı olan bir varlıktır. Nesnesiz insane hiçtir. Büyük adamlar, örnek insanlar, insanın özünü bize gösteren insanlar yaşamlarıyla bu doğruya tanıklık ederler. Onların temel ve baskın tek doğrusu vardır: etkinliklerin temel nesnesini oluştıran amacı gerçekleştirmektir. Yani insanı gerçek anlamda insane yapan  nesnesidir yani ereğidir,yöneldiği yüce amaçtır. Insan anacak  nesnesiyle dokunuşma içinde kendi kendinin  bilinci durumuna gelir. Nesnenin bilinci insanın bilincidir.
Feuerbach duyguyu dinin temel organı sayar.Ona göre Tanrı’nın özü yalnızca duygunun özünü açıklar.Bundan dolayı Tanrı’yı şöyle tanımlar: Tanrı arı, sınırsız ve özgür duygudur.Başka bir tanrı senin duygularına dıştan benimsetilmiş bir Tanrı olacaktır.Duygu boyutunda Tanrı’yı yadsımak için duyguyu yadsımak yeter.Duyulur nesne insanın dışında vardır, dinsel nesne insanda vardır aynı zamanda bir iç nesnedir.Duyulur nesne kendinde ilgisizdir, inançlardan ve yargılardan bağımsızdır; dinin nesnesi ile seçilmiş bir nesnedir.Varlıkların en önemlisi, ilki ve en yücesidir.Tanrı’nın bilinci insanın kendi kendisinin bilincidir, Tanrı’nın bilgisi insanın kendi kendisinin bilgisidir.İnsan Tanrı’sında tanınır, buna karşılık Tanrı’sı da insanda tanınır, onlar bir bütün oluştururlar.İnsan için Tanrı olan şey onun düşüncesi ve ruhudur.İnsan düşüncesi olan şey onun ruhu ve yüreği Tanrı’sıdır.Tanrı açımlanmış insanın içidir, açıklanmış insanın kendisidir.Din insanın gizli hazinelerinin görkemli açılışıdır, en içten düşüncelerinin açıkalnmasıdır, onun aşk gizlerinin açıkça bildirilmesidir.Din insanın kendiyle ilgili bir bilincidir ve dolayısızdır.
Bu yüzden her yerde felsefeyi önceler, insanlık tarihinde de bireyin tarihinde de önceler.İnsan once özünü kendi dışında tasarlar, onu kendinde bulmadan önce.Onun öz varlığı ona ilkin bir başka varlığın görünümü altında nesne olarak verilmiştir.Her din bir tapınmadır, insane kendi özüne tapınır.Kuşkuculuk dinin kalıtsal düşmanıdır.Çünkü nesne ile sunum arasındaki, kendinde Tanrı ile benim için Tanrı arasındaki ayrım kuşkusal bir ayrımdır, böyle olmakla din dışı bir ayrımdır.Sonuç olarak şöyle denilebilir: dün için din olan şey bugün din değildir, bugün Tanrıtanımazlık diye anılan şey yarın din olacaktır.


           Karl Marx Fuerbach Üzerine Tezler


   Karl Marx materyalizmin Fuerbach da dahil olmak üzere gerçeklik ve duyumsal insan faaliyeti praxis olarak kavranmadığını ortaya koyar. Öznel olarak değil nesne biçiminde yada sezgiyle kavrandığını söyler. Fuerbach’ın duyumsal nesne istediğini belirtir. Fuerbach insan ile hayvan arasındaki en büyük ayrımın hayvanların dini olmadığını bunun ayrımında bilince bağlar.Bilinci burada duyusal nesneyi diğerinden ayıra bilme olarak alır.Duyuları önemser.İnsan faaliyetini nesnel bir faaliyet olarak görmediğini bu nedenle devrimci pratik –eleştirel faaliyetin önemini anlamadığını Marx  belirtir.Komünizim için mevcut olanı dönüştürmek var olana pratik olarak saldırmak olduğunu amacın değiştirmektir.Fuerbach’tada bu tarz görüşlerin olduğunu fakat ondan öteye gitmez.Tarihsel insan kavramı yerine ‘insan’ der.
   Marx duyumsal dünyanın sezgisinde zorunlu olarak kendi bilinciyle kendi duyusuyla çelişen kendisinin önceden varsaydığı duyumsal dünyanın bütün parçalarının doğanın uyumu bozan şeylere tosladığını söyler. Bunları saf dışı etmek için ikili görüşe sığındığını söyler.
   Duyumsal dünyanın hiç değişmeden kalan bir şey olmadığını tarihsel ürün olduğunu söyler. Fuerbach’ın materyalist olduğunda tarihi unuttuğunu, tarihi hesaba kattığında ise materyalist olmaktan çıktığını söyler.
   Marx fikirlerin yığınların onlara sahip olduğunda maddi güçler haline geldiğini, bura dada devrimci fikirlere, özellikle bilimsel olanlara önem veriyor ve ideolojinin çıkarlarına ifade ettiği sınıf ne olursa olsun pratik bir önem taşıdığını söyler.Tarihsel materyalizmin toplumsal biçimlerin özelliklerin ve arasındaki bağlantılar kurulması için  her seferinde özgüleştirilmesi gerektiğini nesnel olarak düşünülmesini ,tarihsel materyalizminde sosyalizmin temeli olduğunu söyler.
   Nesnel hakikatin insan düşüncesine atfedilip atfedilmeyeceği sorunun pratik bir sorun olduğunu, insanın aitliğini, düşüncesindeki gercekliğide pratikte kanıtlamalıdır. Sözde kalan düşünce, uygulanamayan her düşünce askıda kalan bir çamaşır gibidir. Fakat sadece onu da yararcılık(prakmatizim) olarak görülmemeli.
   Marx koşulların değişmesinden bahseder. Koşuların insanlar tarafından değişiyor oluşu bu değişimle birlikte insanın toplumsal şartlar içinde değişmesi gerektiğini belirtir.
   Fuerbachın dinsel özü, insan özüne indirgediği fakat bunun her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama olmadığını toplumsal ilişkiler bütünü olarak görür. Bu nedenle Fuerbach’ın tarihsel akışkan koparak dinsel soyut insanı öncüllediğini,tür olarak kavradığını ortaya koyar.Bunun sonunca ise onun tahlil ettiği soyut bireyin belirli toplum biçimine ait olduğunu görmez.Marx  Fuerbach’ın hiçbir zaman insanlar dünyasında söz etmediğini diş dünyaya dahası insanların henüz efendisi olamadıkları doğaya sığındığını belirtir.
  Şimdiki durumda da olduğu gibi hayat pratikten ayrı değildir. Yaşamın kendisi pratiği içerir. Birçok şeyde de kendini pratiğin kavranmasında gösterir. Bundan bağımsız sezgisel materyalizmin vardığı nokta sivil toplumun sezgisi olduğunu söyler.
  Eski materyalizme vurgu yaparak, yeni materyalizmin alanın insan toplumu olduğunu Sonrasında da filozofların sadece dünyayı değişik şekillerde yorumladıklarını sorunun kendisinin ise onu değiştirmek olduğunu söyler.

Marx ‘yabancılaşma kavramına bakacak olursak, Fuerbach’ın yabancılaşma kavramıyla farklı olduğunu görürüz. Daha sonrada Fuerbach üzerine tezlerden alıntılarla Marx’ın eleştirisinin üzerine deyincem.
Marx işçi ne kadar çok servet üretirse üretim gücü ve kapsamı ne kadar artsada kendisi o kadar yoksullaşır. Ne kadar çok yaratırsa da kendide bir meta olarak o kadar ortaya çıkar. Emek yalnızca kendini bir meta olarak üretmez yani işçiyi de üretir.
   Emeğin ürettiği nesne, emeğin karşısına yabancı bir şey kendi üretenden bağımsız bir güç olarak dikilir. Emeğin ürünü bir nesneye aktarılmış, maddeleşmiş emektir. Yani bir bakıma emeğin nesneleşmesidir. Emeğin gerçekleşmesi de onun nesneleşmesine bağlıdır. . 
   Nesneleşme nesnenin yok oluşu ve nesneye kölelik mülk sahibi olmak ise yabancılaşma, başkalaşma olarak ortaya çıkar. Nesneleşme dediğimiz şey nesnenin yok oluşudur ki işçi yalnız yaşaması için değil, çalışması içinde çok gerekli olan nesnelerden soyulur. Emek, çalışma artık işçinin ancak çok büyük çabalar harcayarak düzensiz kesintilerle ele geçirebileceği bir şey olmuştur. Ne kadar üretim o kadar sermayenin egemenliğine bağlıdır.
İşçi kendi emeğinin ürünüyle yabancı bir nesneymiş gibi ilişki içindedir. İşçi ne kadar harcarsa karşısında yarattığı yabancı nesnel dünyada o derece güçlüdür. Kendine ait şeylerde bir o kadar azalır. İnsan tanrıya ne kadar verirse kendine o kadar az şey alır.İnsan (işçi) yalnız hayvansal işlevlerinde yani yerken, içerken, çocuk yaparken, olsa olsa evinde giyiminde serbestçe etkin olabilir. İnsani ilişkilerinde hayvanlaşmıştır. İnsani özellikleri hayvanlaşmış, hayvani özellikleri insanlaşmıştır doğada ve kendinde, kendi işlerine yabancılaşırken yabancılaşmış emek insanı yabancılaştırır. 
  Fuerbach’ın dini tabiat üstü bir cevhere atfedilen insanın özelliklerin bir yabancılaşması ve objeleşmesi olarak görür.İnsan ikileşmiştir;kendi özünü tanrıda bulur.Bununla beraber din insanın bilinçsiz kendinin bilincidir.Böyle bir ikilemi sebebini bir ikileşmenin sebebini ,tabiat ve toplumun kör kuvvetlere bağlılığındandır.
  Fuerbach insanı insan yapan mutlak benliği ve türün esaslarını oluşturan şeyin sınırlı ve sonlu olduğunu saçma gereksiz bulur .
Her benliğin kendine yettiğini ,aynı düzeyde pay aldığını bununda kimsenin şikayet etmemesinden çıkarır.Her benlik kendisine yeter ve sınırsızdır.Kendi tanrısını taşır .Yüksek varlık olarak tanrıyı gösterir.Yüksek varlıktır.Mutlak varlıktır.
Fuerbach, dinsel kendine yabancılaşma olgusundan, dünyanın biri dinsel dünya diğeri cismani dünya ile iki ayrım yapar. Dinsel dünyayı cismani dünyaya oturtmaya çalışır.Fakat Fuerbach dinsel özü insan özüne indirger ama insanin özü tek tek her bireyin doğasında bulunan bir soyutlama değildir.Bu öz aslında toplumsal ilişkiler bütünüdür.
           Fuerbach, dinsel duygunun kendisinin bir toplumsal ürün olduğunu ve tahlil ettiği soyut bireyin belli bir toplumsal biçime ait olduğu görmez.Fuerbach dinsel bir yabancılaşmadan söz ederken Marx farklı bir açıdan yaklaşır.İnsan emeğinin yabancılaşmasından söz eder .İnsanın kendisine yabancılaşmasıdır.Yani ekonomik bir biçimde bakar.Bu durumdan kurtulmak için insan cinsinin kendine dönmesi için caba gösterir.Bunu tersine çevirmek uğraşır. 
           Marx yaşamı belirleyen şeyin bilinç olmadığını, yaşamın bilinci belirlediğini bilincin özerkliği bir özel fikirler tarihi ya da devlet hayatının yanılsama olduğunu, tarihi devindirecek şeyin bireylerin maddi yaşamın üretimi yeniden üretimidir. Emeğin sömürüsünün ve emeğin kurtuluşunun, suç ve onun bedeli ile günah ve onun kefareti ile ortak hiçbir yani olmadığını belirtir.
     
KAYNAKÇA


Karl Marx Friedrich Engels,Alman ideolojisi,Fuerbach,Sol Yayınları
Feuerbach, Hristiyanlığın ,Özü   Bulut, Ankara-2004
Materyalist felsefe sözlüğü ,sosyal yayınları ,İstanbul ,1972





AYHAN KAPLAN   
 FELSEFE   4.SINIF

0 yorum:

Yorum Gönder